"Aydınlık günleri birlikte göğüsleyeceğiz"
İzmir'in simgelerinden biri haline gelen Flamingolardan ilham alınarak düzenlenen, 1. Flamingo Kültür ve Sanat Günleri Festivali, Kültürpark Lozan Kapısı'nda açılışını gerçekleştirdi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in lojistik desteğiyle hayata geçirilen Flamingo Kültür ve Sanat Festivali üç gün boyunca söyleşileriyle, imza günleriyle ve konserleriyle ziyaretçilerini ağırlayacak.
Festivalin genel koordinatörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Erkan Sevinç yaptığı açılış konuşmasında, festival kapsamında harika söyleşilerin, imza günlerinin ve konserlerin olduğunu dile getirerek, “Bizimle taşın altına elini koyan herkese teşekkür ediyorum. Öncelikle ben sadece görünen yüzüyüm. Bir ekibe teşekkür etmek istiyorum. Festivalin ağır toplarından birisi Erhan Ok, danışman olarak burada kendisi. Yine festivalin ağır toplarından Savaş Oktay burada. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Festivalimizin basın danışmanı Esat Erçetingöz burada. Kendisine çok teşekkür ediyorum ve de ismini sayamadığım birçok arkadaşıma, hepsine teşekkür ediyorum. Umarım güzel bir şey yapmışızdır” dedi.
Festival, imza günleri kategorisi kısmında Yılmaz Karakayalı, Gözde Yener Birmen ve Erhan Özdemir ile açılışı yaparken devamında, söyleşiler kategorisinde, konuşmacı olarak ağırlanan Zeynep Altıok Akatlı ve Engin Önen “Ekolojik Kriz ve İzmir” konulu söyleşiyle katılımcılarla bir araya geldi.
Açılış konuşması sonrası, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e iletmesi için, Sevinç’e İzmir’in simgesi ve festivalin adı olan flamingo heykelciği takdim edildi.
“DOĞA RANTA TESLİM EDİLİYOR”
“Daha keyifli sohbetler yapacağımız aydınlık günleri birlikte göğüsleriz” diyerek cümlelerine başlayan Akatlı, doğanın ranta teslimini, her şeyin kapitalist bir düzen için eğilip büküldüğünü ama yaşam hakkının hep geri planda tutularak daha fazla kazanç için daha fazla rant için kullanıldığı bir sürecin içinde olduğumuza değindi. Böyle bir süreç içerisinde iklim krizini konuşacaklarını, herkesin bunu deneyimlediğini ifade eden Akatlı, “Mevsimlerin nasıl kaydığını çevremizde kaynakların nasıl yok olduğunu, bu kaynakların yok oluşunun üretimden nasibini nasıl alışını, üretimin nasıl eridiğini, üretim kaynaklarının neye evirildiğini hep birlikte gözlemliyoruz, deneyimliyoruz” diye konuştu.
Aydınlık bir gelecek için öncelikle yaşamı savunmanın gerekliliğine dikkat çekerek cümlelerine devam eden Akatlı cümlelerini şöyle sürdürdü:
“Ne yazık ki ekolojik dengeye baktığımızda insanoğlu bütün kaynakları dünyanın her yerinde hoyrat kullanıyor. Bilim, teknoloji ilerledikçe, bu fayda getirecek gelişim insanoğlunun açgözlü yaklaşımıyla, öngörüsüz, günü kurtaran, o günün özelinden daha çok rant sağlamak üzerinden kurulan bir döngü içerisinde kullanıldığı için başka bir zarar noktasına eviriliyor. Bu gerçekten anlaması çok zor bir şey. İyilik için, insanlık için gelecek için ortaya çıkan kıymetli unsurların aslında bir yok oluşa kaynak sağlıyor olması bir çelişki. Barış için savaşmanın çelişkisi gibi bir şey. Aslında birbirinden doğan bir yaklaşım bu”
Ekolojik krizin, daha geri kalmış toplumlarda daha büyük kayıplara yol açtığını belirten Akatlı, ne yazık ki Türkiye’nin de çok uzunca bir zamandır doğa kıyımıyla karşı karşıya olduğuna vurgu yaptı. Akatlı, kayıp hanemize her geçen gün daha fazla yeşil alanı kattığımızı belirterek, katılımcılarla bazı verileri paylaşmak istediğini söyledi ve ekledi:
“Yeşil alanlar kayboldukça aslında altını çizdiğimiz şey; su hakkı, gıda hakkı, nefes hakkı, sağlık hakkı… Bunlar da tabi ki temel haklar. İnsan haklarının en temel unsurları arasında yer alıyor. Dünya Bankası verilerine göre 2017 yılında gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yeşil alan 25 ve 30 metrekare arasında değişiyor ve ne yazık ki bu veriler Türkiye de bir ila dokuz metrekare arasında. Ben bunun çok çarpıcı olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim. Çevre Performans Endeksine baktığımız vakit genel bir sıralama yapıldığında 180 ülke arasında tam 108’inci sıradayız. Doğa ve Yaban Hayatı kategorisine baktığımızda 180 ülke arasında 177’nci sıradayız. Dünya Çapındaki Önemli Türleri Koruma kategorisine baktığımız da yine 180 ülke arasında 179’uncu sıradayız. Canlılarımız bir bir yok oluyorlar. Geleceğimiz bu şekilde her geçen gün eriyor. Bunu kimse geleceğe bakarak değerlendirmiyor”
“EKOLOJİK KRİZ VE ÇEVRE SORUNLARI FARKLI ŞEYLER”
“Ekolojik Kriz ve İzmir” konulu söyleşide mikrofonu alan Engin Önen ise, ekolojik kriz kavramına değinmek istediğini belirterek cümlelerine başladı. Ekolojik kriz ile çevre sorunları kavramının aynı şeyler olmadığına dikkat çeken Önen, “Ekolojik kriz çevre sorunlarından farklı bir şeydir. İlişkilir fakat çevre, çevrecilik, çevre sorunları dediğimizde bizim şey daha çok insanı ilgilendiren doğa unsurlarının kirlenmesidir” dedi. Çevre sorunlarının, insan merkezli bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Önen, insana zarar verdiği için çevre sorunlarının genellikle daha sık gündeme geldiğini belirtti. Ekolojinin ise böyle bir kavram olmadığını ifade eden Önen, canlı cansız varlıkları eşitleyen bir kavram olduğuna yani, bütün canlıların bir ekolojik sistem içinde yaşadıklarını dile getirdi. İnsanın da bu sistem içinde yaşayanlardan biri olduğunu kaydeden Önen, “Yani canı varlığın, bir türün, kendi türünden olanlar ve içinde yaşadığı ortamla ilişkisidir ekoloji. İnsanın ekolojisi de böyle bir şeydir. Fakat insanın ekolojisi, diğer canlı türlerinden farklıdır. Çünkü insan sadece bir ekolojik ortamda yaşamıyor. Aynı zamanda onu dönüştürüyor ve bunun farkında. Hatta yüz yıllardır da o ortamı dönüştürerek sorunlarına çare arıyor” diye konuştu.
İnsanın kendi kurduğu sistem neticesinde hem kendi türüyle sorunlar yaşıdığına hem de içinde bulunduğu doğal ortam sorunlar yaşadığına da değinen Önen, “Çünkü insanın doğayı yenmek için meşrulaştırarak ürettiği bütün araçlar, teknoloji bilim aynı zamanda diğer insanlar üstünde üstünlük kurma araçlarıdır” açıklamasını yaparak cümlelerini tamamladı.
Söyleşi sonrası, Fokus ve Defans grubu sahneyi alarak harika parçalar seslendirdiler.