Tarihi Süreçte Göç Ve Mülteci Kavramları
İnsanlar tarih içerisinde çeşitli nedenlerden dolayı yaşadığı mekândan ayrılmak durumunda kalmıştır. Göç kavramıyla ifade edilen bu ayrılık, insan ve mekân üzerinde çok yönlü bir etkiyi beraberinde getirmiştir. Göç başta birey olmak üzere insana dair olan inanç, düşünce, kural ve yapıların değişim ve dönüşüm yaşamasına zemin hazırlamıştır.
ÖZEL HABER:İPEK KIRCA
Doğu- Batı arasındaki önemli bir geçiş güzergâhı olan Anadolu’da yıkılan ve kurulan medeniyetler için ayrı bir önemi bulunan göç, Türkiye için de üzerinde çok yönlü derinlikli çalışmalar yapılması gereken bir konu olmuştur.
Mülteci: ırkı, dini, uyruğu, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve o ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut uyruğu yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu zulüm korkusu nedeniyle dönmek istemeyen kişilerdir.
Göç Nedenleri
Ekonomik nedenler ve güvenlik kaygısı başta olmak üzere pek çok neden insanların bulundukları mekânları kitleler halinde terk etmelerine neden olmuştur. İnsanın iradesi dışında gelişen doğa hadiseleri tarihsel süreç içerisinde göçün en önemli nedenlerini oluşturmuşken sanayi devrimi sonrasında asli belirleyicisi insan olan ekonomik, siyasi ve sosyal nedenler göçün en önemli nedeni haline gelmiştir. Göçe neden olan unsurlar, göç süreci ve sonrasındaki gelişmeleri de büyük ölçüde etkilemiştir. Ekonomik nedenli göçler, siyasi nedenli göçlerden farklı bir sürecin işlemesine neden olabileceği gibi farklı ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçların ortaya çıkmasına da neden olabilir.
Göçlerin Sonuçları
İnsanların göç etmeleri çeşitli sonuçlar doğurmaktadır. Bunlar:kentsel yaşam alanlarında nüfus yoğunluğu, çarpık kentleşme, göç edilen bölgelerdeki yerel yönetimlerin hizmetleri, buna bağlı çevre kirliliği, eğitim kurumlarının yetersizliği ortaya çıkar.Göç edilen bölgelerde ihtiyaç duyulan vasıfsız işçi sayısı azalır. Aynı zamanda gelir dağılımında azalmalar olur. Eğer dış göç ise (çoğunluğu 30 yaş altı erkeklerden oluşur) göç alan ülkelerde işçilerin yaş ortalaması düşer, erkek nüfusunda artış olur.Yine dış göçlerde ülkeler arası ekonomik ve kültürel ilişkiler artar, bununla birlikte kültürel alanda özellikle dini boyutlarda karşılıklı olumsuzluklar ortaya çıkar.
Zorunlu Göç Ve Psikolojik Etkileri
Mülteci ve sığınmacıların çoğu ruh sağlıklarını olumsuz olarak etkileyen göç öncesi, göç sırası ve göç sonrası çoklu travmalara maruz kalmaktadır. Sığınmacıların birçoğunda ruhsal bozukluklar olarak bunaltı, depresyon, psikosomatik belirtiler, uyku düzensizliği, dikkat eksikliği, intihar, agorafobi ve travma sonrası stres bozukluğu görüldüğü belirtilmiştir. Yaşanılan ruh sağlığı problemleri, risk etmenleri ve problemlerle baş etme açısından kadınlar, erkekler, çocuklar ve ergenler arasındaki farklılıklar dikkat çekmektedir.
Yaşanılan ruhsal bozukluklar, kadın sığınmacılar, erkek sığınmacılar, çocuk ve ergen sığınmacılar ayrı ayrı ele alınmakta, koruyucu ve önleyici müdahaleler ile tedavi yöntemleri belirtilmektedir. Sığınmacıların/mültecilerin değerlendirmesi ve tedavilerinin yapılması önemlidir. Travma mağdurları kliniklere gönderilmeli ve fiziksel sağlığı dahil bütüncül bir tedavi yapılmalıdır. Tedaviden etkin yararlanabilmek için hasta davranışını etkileyen çeşitli durumlara dikkat etmek gerekir. Hasta-doktor iletişimi ve kültürlerarası anlayış gereklidir. Sosyal desteğin önemi atlanmamalı ve sosyal destek çeşitli kaynaklarla sağlanmalıdır.
70 milyon kişi mülteci durumda
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünya genelinde 70 milyon insanın mülteci durumuna düştüğü belirtilerek, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünya çapında savaş, çatışma ve zulümden kaçan insanların sayısının hiç bu kadar yüksek olmadığına dikkat çekildi.
Türkiye, göç hareketlerinin merkezi
Türkiye geçiş özelliğine sahip bir coğrafya olduğu için göç alan bir ülkedir. Günümüzde Türkiye doğudan batıya ve güneyden kuzeye bazen de yasadışı yollarla nüfus hareketlerinin gerçekleştiği önemli bir geçiş ülkesidir. Türkiye geçiş ülkesi olmasının yansıra aynı zamanda iş bulmak isteyen insanlar için cazibe merkezidir. Başka bir deyişle Türkiye göçmenler için hem geçiş hem de hedef ülke konumundadır.
Dünyada 65 milyondan fazla insan, çatışma, şiddet ya da insan hakları ihlâli sebebiyle yerlerinden edinmiş durumda. Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Suriyeli sığınmacıların yanı sıra 85 ülkeden gelen toplam 400 bine yakın sığınmacı da bulunduğu belirtiliyor. Türkiye nüfusunu oluşturan her 20 kişiden biri mülteci. Türkiye’de 2019 yılı Eylül ayı itibariyle 3,6 milyon Suriyeli ve yaklaşık 500 bin de Suriyeli olmayan mülteci bulunuyor. UNHCR BM Mülteci Örgütü’nün 2019 kayıt Türkiye istatistiklerine göre, Türkiye, 3,6 milyon Suriyeli, 170 bin Afgan, 142 bin Iraklı, 39 bin İranlı, 5 bin 700 Somalili mültecilerin yanı sıra 11 bin 700 diğer uyruklardan kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye, mülteci üreten coğrafyalara yakınlığı ve Avrupa ülkelerine geçmek isteyenler için bir geçiş ülkesi olarak görülmesi nedeniyle göç hareketlerinin merkezinde yer almaktadır.