Gençlik döneminde yenilik arayışının, farklı yaşantıları deneme merakının ve arkadaş grubunun etkisi nedeniyle alkol/madde kullanım bozukluklarının başlangıcı açısından riskin arttığını dile getiren Tufan, bu durumun gencin kendine zarar verme riskini de arttırdığını kaydetti. Tufan, gençlik döneminde arkadaş çevresindeki ani değişikliklerin, harcamalarda artışın, ders başarısında düşmenin, okuldan kaçma ve yalan söyleme gibi davranışların alkol/ madde kullanım bozukluklarının işaretleri olabildiğini söyleyerek, ailelere çocuklarını gözlemlemeleri ve herhangi bir sinyal aldıklarında zaman kaybetmeden tedaviye başlamak gerektiği uyarısında bulundu.
Gençlerin en sık yaşadığı ruhsal durumlardan birinin de sosyal fobi olduğu bilgisini veren Tufan, sosyal fobinin, toplum içerisinde veya performansının değerlendirilebileceği durumlarda kaygı duyma, rezil olacağı, küçük düşeceği düşünceleri ve terleme, kızarma, ses kısıklığı gibi belirtiler yaşama ile kendisini gösterdiğini belirtti. Sosyal fobisi olan bazı ergenlerin kaygılarına rağmen toplum içerisinde işlev gösterebilirken bazılarında bu kaygının aileleri dışındaki tüm sosyal ilişkilere yayılabildiğini ve evden çıkmama ile sonuçlanabildiğini aktaran Tufan, “Bu çocuklar internet veya çevrimiçi oyun bağımlılıkları da geliştirebiliyor. Sosyal fobi genellikle gençlik döneminde, ortalama 13- 14 yaşlarında başlarken, yapılan çalışmalar yaşam boyu yaygınlığının yüzde 3-13 arasında değiştiğini gösteriyor” diye konuştu.
Çevresel stres etkenlerinin de etkisiyle ergenlikle birlikte depresyon belirtilerinin ve tanısının giderek arttığını ifade eden Tufan, eldeki verilere göre; ergenlik döneminde depresyon belirtilerinin yaygınlığının yüzde 6-8 arasında değiştiğini vurguladı. Bu dönemde depresyonun; uyku ve iştah değişiklikleri, halsizlik/ yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, ağlamalar, sinirlilik/öfke patlamaları ve akademik başarıda değişikliklerle kendini gösterebildiğinin altını çizen Tufan, gençlik döneminde tedavi edilmeyen depresif belirtilerin erişkinliğe dek devam edebileceğini, zamanla üzerine diğer sorunlar eklenebildiğinden erken dönemde tedavi edilmesinin önem taşıdığına dikkat çekti.
Tufan, “Ergenlik döneminde bedensel değişikliklere ilgi arttığı, kişi kendisini arkadaşları veya basın yayın organlarında sunulan ideallerle karşılaştırabildiği için yeme bozukluklarının gelişme riski artıyor” diyerek, tedavi edilmeyen yeme bozukluklarının kalıcı hale gelebildiğini ve ciddi tıbbi sorunlara yol açabildiğini kaydetti. Yemekleri yalnız başına yemenin, sık sık tartılmanın, bol kıyafetler giymenin, yoğun bir şekilde spor/diyet yapmanın gençlik çağındaki yeme bozukluklarının belirtileri arasında yer aldığını söyleyen Tufan, özellikle genç kızlarda bu sorunun çok daha yoğun yaşandığına ve sağlık açısından ciddi tehlikelere yol açabildiğine vurgu yaptı.
Prof. Dr. Ali Evren Tufan son olarak gençlerin ergenlik dönemlerinde çok sık yaşadığı kendine zarar verici davranışlar hakkında şunları söyledi:
“Günümüze kadar yapılmış olan araştırmalar kendine zarar verici davranışların yaygınlığının yüzde 2,5 ile 12,5 arasında değişebildiğini ve bu tür davranışların özellikle gençlik döneminde ortaya çıkabildiğini düşündürüyor. Gençlik döneminde kendine zarar verici davranışlar depresyon, dürtüsellik ve kaygı gibi ruhsal sorunlarla ilişkili olabiliyor.”
Ergenlik dönemi ruhsal sıkıntıları doğurabiliyor
Hem Türkiye’de hem de diğer toplumlarda gerçekleştirilmiş olan araştırmalar, gençlik veya ergenlik olarak adlandırılan ve genellikle 11 yaşında başlayıp 20’li yaşların başına dek süren bu dönemin, çeşitli ruhsal bozukluklar ve sorunların çıkmasında yüksek risk oluşturduğunu gösteriyor. Ebeveynlerin ise bu dönemde çocuklarını iyi gözlemlemesi ve onlarla sağlıklı iletişim kurması büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Ali Evren Tufan, gençlerin en sık karşılaştığı ruhsal sorunlar hakkında konuştu.
25 Kasım 2019 - 17:43
YORUMLAR