Basın toplantısına; 11. Ulusal Obezite Kongresi Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, 11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Fırat Bayraktar, 11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Taner Damcı, 11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ela Keskin, Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı (TOAD) Prof. Dr. Volkan Yumuk ve Avrupa Obezite Derneği (EASO) Başkanı Prof. Jason Halford konuşmacı olarak katıldı.
Basın toplantısında konuşan 11. Ulusal Obezite Kongresi Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, şunları söyledi:
“Obezite bir zamanlar yüksek gelir grubunun sorunları arasında gösterilirken, bugün artık orta ve düşük gelir grupları arasında artmakta olduğunu görüyoruz. Obezite genel olarak bir sağlık sorunu olarak tanımlanıyor olsa da günümüzde artık bunun iyileştirilmesi mümkün olmayan ancak önlenebilir, yönetilebilir ve tüm bir yaşam boyunca süren kronik bir hastalık olduğu kabul ediliyor. Obezite sıklığındaki artış bu hastalığın tedavisinin yanısıra ve ötesinde önlenmesi gerektiğinin önemini ortaya koyuyor. 1976’da 5-19 yaş arasındaki çocuklarda obezite sıklığı %4 iken, 2016 da bu sıklık %18’e çıktı. Bu artış erkek ve kız çocuklarında birbirine çok yakın. Obezite sıklığıyla ilgili yıllar içinde görülen artış verileri, tahminlerden hep daha fazla gerçekleşiyor. Türkiye diyabet sıklığı ile ilgili yapılan başta TURDEP ve TURDEP 2 çalışmaları, diyabet sıklığının neredeyse 12 yılda %90-95 arttığını gösteriyor. Bunun en önemli nedeninin de obezite sıklığındaki artış olduğu düşünülüyor.
Obeziteye neden olan enerji dengesindeki bozulmadır. Daha enerji yoğun, yağdan ve şekerlerden zengin besinlerin fazla miktarlarda tüketilmesi, bunun yanısıra teknoloji, ulaşım gibi nedenlerin de bir etken olarak görüldüğü günlük fiziksel etkinliğin azalması bu artışın en önemli nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Enerji dengesinin bozulmasında aile, ebeveyn ve bireylerin beslenmeyle ilgili eğitim eksikliği önemli rol oynuyor. Ancak bu bozulmanın düzeltilmesinde başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, bir o kadar da gıda sanayiine ve onlarla iç içe çalışan reklamcılık sektörüne önemli ödevler düşüyor. Gıda sanayii neler yapabilir? pazarladıkları gıdaların içerdikleri yağ ve şeker miktarlarında kısıtlamaya gidebilirler. Sağlıklı gıda seçeneklerini artırabilir ve öne çıkarabilirler. Reklam sektörü ve medya ile işbirliği yapıp sağlıklı gıdalar ve içerikleri konusunda ve de obezitenin önlenmesine yönelik halkı eğitici programlar oluşturabilirler. Obezitenin önlenmesinin önemi yanısıra var olan hastalığın tedavisinde de Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’nın ilaç geri ödemeleriyle ilgili kriterleri ve kısıtlamaları hastaların lehine tekrar gözden geçirmelerinde büyük yarar bulunuyor.”
TOAD Başkanı Prof. Dr. Volkan Yumuk, toplantıda yaptığı konuşmada, “Dünyada ve ülkemizde sıklığı giderek artan, önlenebilir ve tedavi edilebilir ömür boyu süren bir hastalık olan obezitenin tanı ve tedavi yönetimi için multidisipliner, profesyonel bir ekibe gereksinim vardır. Bu ekiplerin hizmet verdiği obezite merkezleri ülkemizde hem sağlık bakanlığının girişimi hem de Türkiye Obezite Araştırma Derneği ve Avrupa Obezite Merkezinin iş birliğiyle kurulmuştur. Ekipler diyetisyen, egzersiz uzmanı, psikolog, endokrinolog-iç hastalıkları uzmanı veya aile hekimliği uzmanlarından oluşmaktadır. Tanı, tedavi ve takip bu merkezlerde yapılmaktadır” dedi.
11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Fırat Bayraktar, “Obezite, kompleks ve çok etkenli, kronik ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Obezite önemli bir halk sağlığı sorunudur” dedi. Dünya Sağlık Örgütü’nün obeziteyi “sağlığı bozan aşırı yağ birikimi olarak tanımladığını ve ölçüt olarak da VKİ ≥30 kg/m2’yi kullandığını belirten Prof. Dr. Fırat Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Obezite, kendi yarattığı sorunlar dışında; Tip 2 diyabet, karaciğer yağlanması, hipertansiyon, miyokard İnfarktüsü, strok (İnme), demans, osteoartrit, obstrüktif uyku apnesi ve bazı kanserlerin riskini de artırıyor. Kilo fazlalılığı ve obezitenin sıklığı, 1980’lerden beri ikiye katlandı ve halen dünya nüfusunun önemli bir kısmını (%39) oluşturuyor. Sıklık, coğrafi farklılığa, etnisiteye ve sosyoekonomik duruma bakmaksızın her iki cinste ve bütün yaşlarda artıyor. 2015 verilerine göre 1.9 milyar fazla kilolu ve 609 milyon da obez (Nüfusun %13’ü) birey var. Obezitenin en yoğun olduğu kıtalar Amerika ve Avrupa’dır. Bunlarda da ilk sıralardaki ülkeler ABD ve Türkiye’dir. Bu kıtalarda en az obez birey bulunan ülkeler ise Fransa ve Kolombiya’dır. En düşük artış hızı batı pasifik bölgesindedir. Obezite artış hızı bazı ülkelerde çok yüksek, bazılarında ise daha yavaştır. Bu farklılık, bölgesel-kültürel özelliklerden kaynaklanır ve bu biyo-sosyolojik farklılıklar obeziteyle savaşta mutlaka dikkate alınmalıdır.”
Çocuklardaki obezite artış hızına da dikkat çeken Prof. Dr. Bayraktar, “Bu büyük artış, gelecekte erişkin obezitesinin giderek artacağını göstermesi bakımından çok önemli. Ülkemizdeki durum ise vahimdir. 1998 ile 2010 yılları arasındaki 12 yılda obezite sıklığımız %22.3’den %31.2 ye yükseldi. Yaklaşık %10’luk bu artış, ülkemizdeki diyabet sıklığında yaklaşık %90’lık artışa neden olmuştur! Ülkemizdeki obez sayısı 18 milyon civarında olup, en fazla obez birey Adana’da, en az Erzurum’dadır. Obeziteyle mücadelede kişisel tedbirler tek başına yeterli değildir. Ülkelerin sağlık, ulaşım, eğitim ve tarım politikaları, şehir imar planlamaları, besin üretim süreçleri ve satışlarının denetlenmesi, çevre koşulları ve toplumsal diğer politikalar, devlet tarafından, obeziteyle mücadeleye katkıda bulunacak şekilde planlanmalıdır.”
11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Taner Damcı ise obezitenin vücuttaki tüm sistemleri, insanın yaşam süresi ve kalitesini olumsuz etkileyen kronik bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, şöyle dedi:
“Obezite, kalp damar hastalığı, tip 2 diyabet, özelikle meme ve kolon olmak üzere kanser, mide barsak sistemi hastalıkları, uyku sorunları, eklem ve iskelet sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, kadınlarda ve erkeklerde ürogenital sistem hastalıklarının sıklığını ve ağırlığını artırır ve ağırlaştırır. Obez insanların ideal kilolarına kavuşmasalar bile kilo kaybetmeleri tüm bu riskleri azaltır ve tedavilerini daha etkili ve kolay hale getirir. Obeziteye eşlik eden önemli komplikasyonlardan bir diğeri psikolojik, psikiyatrik bozukluklar ve özellikle de depresyondur bu durumun kendisi de başlı başına bir durumu ağırlaştıran bir faktördür.”
11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ela Keskin de şunları söyledi:
“Obezite tedavisi multidisipliner yaklaşım gerektiren kronik bir hastalıktır. Tedavinin yaşam tarzı değişikliği, diyet ve egzersizle başlaması ve alanında uzman bir hekiminin gözetiminde medikal yani ilaç tedavisi ve ardından bir takım gastroenterolojik girişimsel tedaviler olan mide botoksu, mide balonu uygulamaları ile devam etmesi önerilir. Medikal tedavi ilacın yönetimini bilen yan etkileri konusunda deneyimli hekimler tarafında yapılması gerekmektedir. Bu şekilde başarılı olunamamış hastalarda veya obezite ile ilişkili komorbid hastalığı olanlarda daha erken dönemde içinde endokrinolog, diyetisyen, psikiyatrist, fizyoterapi hekimi ve obezite cerrahının da bulunduğu multidisipliner bir hekim değerlendirmesi sonucu gereken durumlarda cerrahi tedavi planlanabilir. Hastalarımızı kulaktan duyma veya internet üzerinden satılmaya çalışılan merdiven altı üretilen, içinde ne olduğu bilinmeyen çeşitli zayıflama ilaçlarını, zayıflama çaylarını ve benzeri ürünleri kullanmamaları gerektiği konusunda uyarmalıyız. Bu ürünler sağlıklarını ciddi düzeyde tehlikeye sokabilir.”
Avrupa Obezite Derneği (EASO) Başkanı Prof. Jason Halford ise konuşmasında şu görüşlere yer verdi:
“Çocukluk çağı ve erişkinlik çağı verileri farklı olmasına rağmen Avupa’da toplama baktığımızda genel bir kötüleşme var. Bununla birlikte sağlıkta eşitsizlikler de artıyor. Unutulmaması gereken en önemli konu, obezitenin biyolojik tabanlı bir hastalık olması, bununla birlikte eşitsizliklerin getirdiği ekstra sorunlar. İngiltere sağlık otoritesi National Health Services (NHS) tarafından 2021 yılında obezite; bulaşıcı olmayan, kronik ve tedavi edilebilir, nükseden ve başka hastalıklara neden olan bir hastalık olarak tanımlandı. Obezite; kanser diyabet ve kardiyovaskülar hastalıkların nedenleri arasında görülüyor. Obeziteyle yaşayan bireylerin hem Türkiye’de hem Avrupa’da hem de dünyada tek başlarına mücadele etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Çünkü bunun kendi hataları olduğunu zannediyorlar. Sağlık uzmanları da obeziteyle mücadele eden bireylerin biyolojik bir hastalık içinde olduğunu bilmekle birlikte, başarısız olmaları durumunda bunun motivasyon eksiliğinden kaynaklandığını düşünüyorlar. Obeziteyle yaşayan bireyler, toplumda ciddi bir damgalama ve etiketlemeye de maruz kalıyor. En önemlisi özdamgalama yapıyorlar. Oysa obezite kronik bir hastalıktır. Diğer hastalıklar gibi obezite ile yaşayan bireylerin de tedaviye erişim hakkı bulunuyor.”
YORUMLAR