Toplum içinde özellikle organ bağışının dinen uygun olmadığı efsanelerinin söylendiğini belirten Berber, bunun bir yanlış olduğunu belirterek, İslam dini de dahil olmak üzere, tüm büyük dinlerde organ bağışına aykırı bir durumun olmadığını ifade etti. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 6.3.1980 tarih ve 396 / 13 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunun açıklandığını söyleyen Berber, “Ayrıca bu kararda ‘organınızı vereceğiniz kişi, yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur’ deniyor” olduğunu bildirdi.
Diğer bir konuşulanın ise “böbrek nakli olursam çocuk sahibi olamam” sözleri olduğunu bildiren Berber, bu bilginin yanlış olduğunu ifade etti. Kronik böbrek hastalığında, üreme yeteneğinde azalma ve hamile kalamama gibi problemlerin ortaya çıkabildiğini belirten Berber, böbrek nakli olan hastalarda ise üreme ile ilgili fonksiyonların düzeldiğine dikkat çekti. Doktor Berber, böbrek hastalarının, böbrek naklinden bir yıl sonra, gerekli kontroller yapıldığında kolaylıkla hamile kalıp çocuk sahibi olabildiğini cümlelerine ekledi.
“Organ nakli ameliyatında cenaze bütünlüğü bozulur” bilgisinin de yanlış olduğunu vurgulayan Berber, “O bedenler, organların kıymetini çok iyi bilen hekimler için kutsaldır ve çok büyük bir saygıyı hak etmektedirler” diye konuştu. Kadavradan organ çıkarma işleminin, yaşayan bir insanın ameliyatı kadar büyük bir dikkat ve özenle yapıldığını önemle belirten Doktor Berber, organlar çıkarıldıktan sonra kesi yerlerinin mümkün olduğunca estetik dikişlerle dikilerek, bedenin hiçbir şekilde zarar görmemesine büyük özen gösterildiğini kaydetti.
Doktor Berber açıklamalarına şu şekilde açıklamaya devam etti:
“Hepatit C olan hastalarda dikkat edilen en önemli konu, karaciğer sirozu olmamaları. Sirozu olan hastalara böbrek ve karaciğer naklinin birlikte yapılması gerekmektedir. Aktif Hepatit C virüs enfeksiyonu ve sirozu olmayan hastalarda ise böbrek nakli hastanın yaşam kalitesini ve süresini olumlu yönde etkiliyor. Diğer bir konu ise ‘organ bağışı benim tıbbi bakımımı etkiler’ yanılgısı. Kişi hayatta iken ister organ bağışında bulunmuş olsun, isterse bulunmamış, bu durum onun tıbbi bakımını etkilemez. Çünkü insan hakları bildirgesine göre, her bireyin yaşama hakkı vardır. Hayatta iken organ bağışlayan kişinin organlarının kullanılması, ancak o kişiye tıbben yapılacak tüm tedaviler uygulandıktan sonra, tedaviye yanıt alınamayıp beyin ölümün gerçekleşmesinin ardından gündeme geliyor. Organ bağışından söz edilebilmesi için hastanın yoğun bakım şartlarında beyin ölümünün gerçekleşmesi gerekmektedir. ‘Organ bağışlarsam bundan vazgeçemem’ endişesi de söz konusu. Bu kararı kişinin yakınlarına söylemesi yeterlidir. Beyin ölümü gerçekleştiğinde bağışı değerlendirecek olan kişiler, aile fertleridir. Bugün ülkemizdeki uygulamaya göre bağış kartı olsa bile aile fertleri izin vermedikçe organlar alınamaz.”
Ayrıca Berber, beyin ölümü gerçekleşmeden organların alınamayacağını, organ bağışından bahsedilebilmesi için hastanın yoğun bakım şartlarında beyin ölümünün gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye’deki kanunların, kişi kendi organlarını hayattayken bağışlamış olsa bile, ölümü sonrasında ailesine tekrar sorarak onay alındığı şekilde olduğunu söyleyen Berber, ailenin izni olmadığı durumda organların alınmadığının da altını çizdi.
Organ bağışı hakkında bilinen yanlışlar
Türkiye’de 26 bin 442 kişi hayata tutunmak için organ bağışı bekliyor. Fakat kulaktan kulağa yayılan efsaneler, toplumun bağış yapma konusunda olumsuz büyük rol oynuyor. Organ Nakli Merkezi Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Berber, organ nakli hakkında konuştu.
01 Kasım 2019 - 11:44
YORUMLAR