Prof. Dr. Süleyman Yedibela, konuşmasının başında pankreas kanserinin nedenlerinden bahsetti. Bilimsel çalışmaların sonuçlarına göre pankreas kanserinin oluşumunda sigara ve ailesel olarak kansere eğilim yarattığı bilinen bazı genlerin varlığının önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yedibela, bunun yanı sıra erkeklerde ve 65 yaş üstü bireylerde pankreas kanserinin gelişim olasılığının daha yüksek olduğunu, ayrıca bazı çalışmaların güçlü bir şekilde obezite ve diyabetin de pankreas kanseriyle ilişkili olduğunu gösterdiğini açıkladı.
Pankreas kanserinin belirtileri hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Yedibela, pankreas kanserinin ilk dönemlerinde görülmeyen belirtilerin, hastalığın ileri evrelerinde ortaya çıkmaya başlığını söyleyerek şu şekilde devam etti:
“Genellikle sarılık, kaşıntı, hazımsızlık, kilo kaybı ve ağrı şeklinde belirtiler görülüyor. Ancak belirtiler konusunda şunun altını çizelim: Erken evrede “ağrısız” bir sarılık gelişirse, bu öncelikle pankreasta bir kanser olabileceği şeklinde yorumlanır. Eğer sarılığa ağrı eşlik ediyorsa, bunun altında yatan neden çoğunlukla safra kesesindeki taşlardır. Pankreasta bir kitle saptandığında, eğer kötü huylu olma şüphesi varsa bu nadiren endokrin kaynaklı bir tümör olabiliyor. Ancak esas daha sık görüleni ve ilk akla gelen, pankreasın dış salgı bezlerine bağlı olarak ortaya çıkmış hali. Bu aşamada kesin tanı için kitleden biyopsi için parça alınarak inceleniyor ve kitlenin hücresel olarak kökeni saptanıyor. Sonraki adımda ise kitlenin çevre doku ve damarlarla ilişkisine, başka organlara sıçrayıp sıçramadığına bakılıyor. Eğer herhangi bir uzak metastaz yoksa ve hastalık sadece o bölgede sınırlı kalmışsa çevre dokularla ilişkisine göre ameliyata uygun olup olmadığına karar veriliyor.”
Pankreas kanserinin tanısının geç konulması durumunda tedavinin nasıl olacağı hakkında açıklama yapan Prof. Dr. Yedibela, belirti vermemesi nedeniyle pankreas kanserinde hastaların genellikle kanser ilerlediğinde hastaneye başvurduğunu, geç tanı alan bu hastalarda ise en iyi tedavi seçeneğinin ise cerrahi olduğunu dile getirdi. Son yıllarda kemoterapide yeni ajanlar da dahil hedefe yönelik tedavilerde de önemli gelişmelerin olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yedibela, “Radyoterapi ve immünoterapi gibi seçenekler de artık pankreas kanserinin tedavi planlamasında güçlü bir yere sahip. Özellikle ameliyata uygun olmayan hastalar için önerilen, tümörlerin genetik incelenmesini içeren yeni nesil dizileme ve hedefe yönelik tedaviler hasta yararına gittikçe daha dikkat çekici sonuçlar veriyor. İstatistiklere göre, pankreas kanseri erken dönemde belirti vermediği için, ameliyata uygun olan evre 1’deki hastaların, evre değişmeden doktora başvurma oranları oldukça düşük. Bu yüzden pankreas kanserinde düzenli check-up’lar erken tanı için kritik bir önlem teşkil ediyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Yedibela, açıklamalarının devamında son yıllarda pankreas kanseri tedavisinde sıkça adı duyulan “whipple” tekniğine de değindi. Tümörün nerede olduğuna göre cerrahi tekniklerin farklılık gösterebildiğini belirten Prof. Dr. Yedibela, “Örneğin tümörün pankreasın başında olduğu hastalarda, “whipple” tekniği kullanılıyor. Çok zor ve komplikasyonları yüksek olan whipple tekniğinde; midenin en alt kısmı, on iki parmak bağırsağı, pankreas başı, safra kanalı ve kesesi alınıyor. Ayrıca bu bölgelerdeki lenf nodlarının da alınması önemli. Son olarak ise pankreas kanalı, safra kanalı ve mide, tekrar ince bağırsakla birleştirilerek ameliyat tamamlanıyor. Tekniğin uygulanmasına, bazı kriterler çerçevesinde hastanın durumuna bakılarak karar veriliyor. Atardamarları tutmuş hastalarda bu tekniği kullanmak için bazı kriterlerin gözetilmesi önemli. Yine de damarların tutulması da bazen bir engel oluşturmuyor” dedi.
Son olarak pankreas ameliyatından sonra hastaların nelere dikkat etmeleri konusunda uyarılarda bulunan Prof. Dr. Yedibela, pankreasın bir bölümü alındığı için hastalarda diyabet gelişebildiğini, bu nedenle hastaların bilgilendirilmesi çok önemli olduğunu dile getirdi. Pankreas başının bazı önemli enzimlerin oluştuğu bir bölge ve bu enzimlerin yerine getirilmesi amacıyla bazı ilaç tedavilerine ihtiyaç duyulabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Yedibela, “Pankreas kanserinde whipple dışında başka bir teknik uygulanırsa, pankreas ya da bağırsak gibi bölgelerin ne derece etkilendiğine göre, ameliyat sonrasında hastaların yaşamlarında farklı kısıtlamalar gerekebilir. Tümörün evresine göre ek olarak kemoterapiden de faydalanılır” şeklinde ifadeleri kullandı.
Pankreas kanserine "Whipple tekniği"
Erken dönemde belirti vermeyen pankreas kanserinin tedavisinde cerrahi işlem oldukça önem taşıyor. Pankreasın başlangıç evresindeki tümörün tedavisinde artık birçok uzman “whipple” tekniğini kullanıyor. Hem hastalar hem de cerrahlar için zor bir operasyon olan “whipple”, hastaların iki hafta gibi kısa bir sürede ayağa kalkmasını sağlıyor. Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Yedibela, whipple tekniği hakkında konuştu.
15 Kasım 2022 - 11:40
YORUMLAR