Başkanlığını İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin Mumcu'nun yaptığı oturumda “Evde Sıkışmak, Evden Taşmak: Pandemi Sürecinde Yaşlı Kadınların Gündelik Hayatlarının Dönüşümü”, “Farklı Coğrafyalarda Kadın Ruh Sağlığı”, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Kadın Sığınma Evlerinin Rolü” ve “Özel ve Kamusal Alan İkileminde Kadın: Tarihsel Bir Bakış Açısı” konularında sunumlar yapıldı.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayla Deniz ile Seher Selin Şahin’in “Evde Sıkışmak, Evden Taşmak: Pandemi Sürecinde Yaşlı Kadınların Gündelik Hayatlarının Dönüşümü” başlıklı yaptığı sunumda İstanbul Bağcılar’da yaşayan yaşlı kadınlarla gündelik hayatın dönüşüm pratikleri üzerine yapılan çalışmaların sonucunu katılımcılarla paylaştı. Deniz, “Bağcılar'da yaşayan yaşlı kadınlarla yapılan görüşmelere dayanan ve feminist bir perspektifle pandemi döneminde kadınların gündelik hayatlarını düzenleyici taktiklerini keşfetmeyi amaçlayan bu çalışmada, kadınların sınırlı kaynaklarına rağmen evden kamusal mekâna kadar ve kadın kamusallığını yeniden düzenleyen taktikler geliştirdiği görüldü. Feminist yaklaşım, kendi içerisinde çok yönlü yaklaşımlara sahiptir. Her ne kadar tarihi çok eski olsa da 1960'lardan sonra bu farklılık söylemi daha çok yerleşmeye başladı. Bugüne değin yapılmış en önemli feminist katkı olarak görülen kesişimsellik yaklaşımı, toplumsal cinsiyetin diğer kimliklerle birlikte hareket ettiğini ortaya koyar. Zengin kamusal söylemlerin geliştirilmesini sağlar ve toplumsal temsilin zayıf olduğu grupları görünür kılar" dedi.
“Kadın ruh sağlığı özel önem gerektiriyor”
EÜ Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Engin “Farklı Coğrafyalarda Kadın Ruh Sağlığı” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Prof. Dr. Engin, “Kadınların dünyada maruz kaldığı şiddet, yoksulluk, fazla iş yükü, stresle karşılaşmalarına neden oluyor ve kadınlarda maalesef erkeklerden 1.7 kat daha fazla depresyon görülme sıklığı biliniyor. Erkek hegamonyasının yoğun olduğu ülkelerde kadın ruh sağlığı daha fazla hassasiyet kazanıyor” dedi.
Refah seviyesi yüksek olan ülkelerin ruh sağlığı hizmetlerine daha fazla önem verdiğini bu alana daha fazla bütçe ayırdığını ifade eden Prof. Dr. Engin, “Türkiye’de 11 tane Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bulunuyor. Bu da Avrupa Bölgesi içerisinde nüfusuna oranla ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısının Türkiye’de daha az olduğunu gösteriyor. Yoksul halk kitlelerinde sağlık problemleri, yoksul olmayanlarda belirgin biçimde fazladır. Yoksul gruplar içinde çoğunluğu kadınlar oluşturmaktadır. Dünyada var olan 3,1 milyar yoksul insanın yüzde 70'ini kadınlar oluşturmaktadır. Bu durum da kadınları açıkça yoksulluğa, yoksulluk da depresyona sürüklemektedir. Aslında depresyonun yaygınlığı, yoksulluk yaşayan ve bu nedenle de yalnızlık ve sosyal dışlanmaya maruz kalan kadınların yaşadığı stresin daha fazla olmasıyla ilişkilidir. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalar yoksulluğun şizofreniye yol açabildiği yönünde kanıtlar sunmaktadır” diye konuştu.
Kadın sığınma evlerinin önemi anlatıldı
“Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Kadın Sığınma Evlerinin Rolü” başlıklı sunum yapan EÜ Kadın Çalışmaları Bölümü Öğrencisi Gülhan Ayaz, kadına yönelik şiddette kadın sığınma evlerinin tarihsel sürecini ve önemini anlattı. Ayaz, “Kadına yönelik şiddet alanında ilk hareketlenme 1990'lı yıllarda başlamıştır. Kadın Dayanışma Merkezi adı altında bir yapılanmaya gidilmiş, bu merkezlerde psikolojik, hukuksal ve maddi destekler verilmiştir. İlk kadınların sığınma evleri yerel yönetimlere bağlı olarak açılmış ve sonrasında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 28519 sayılı Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmeliği ile belli bir çerçeveye oturtulmuştur" dedi. Ayaz, sunumunda kadın sığınma evlerinin çalışma ilkelerine, personel istihdamına, işleyişine ve sığınma evlerine yapılan başvurulara da değindi.
Sempozyumda EÜ Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Sinem Utanır Altay ise “Özel ve Kamusal Alan İkileminde Kadın: Tarihsel Bir Bakış Açısı” sunumunda kadınların kamusal ve özel alan içinde bulunduğu durumu geçmişten günümüz tarihsel bir bakış açısıyla değerlendirdi. Utanır Altay, “Özel ve kamusal alan ikiliğine tarihsel bir perspektiften bakıldığında bu ayrımın Antik Yunan Dönemi'ne kadar uzandığı görülmektedir. Bugün kamusal alan ve özel alan iç içe geçmiş durumdadır. Bu ikiliğin temelinde biyolojik cinsiyetin toplumsal cinsiyete indirgenmesi yatmaktadır ki asıl kırılma burada başlamaktadır. Bu nedenle kadınlar 200 yıldır biyolojik cinsiyetlerinden dolayı yaşadıkları ayrımcılıkla mücadele etmektedirler. Kamusallık ancak ekonomik ve toplumsal koşullar herkese eşit imkân tanıdıkları takdirde güvence altına alınmış olur” dedi.
YORUMLAR